HİNT ALT KITASI TAKVİMİ
- ÖNEMLİ ŞAHSİYETLER -- ÖNEMLİ OLAYLAR -
17 ARALIK
HİNT ALT KITASINDA
Mevlâna’nın fikirleri ve görüşleri hem hayatında hem de ölümünden sonra kesintiye uğramaksızın Fars edebiyatına alaka gösteren muhitlere nüfuz etmiştir. Bu yayılma süreci diğer bölgelerden ziyade Hindistan’ın nahiyelerinde daha aşikâr bir şekilde görülebilir. Hint coğrafyasının Mevlâna ile tanışmasının XIII. yüzyılın sonlarında olduğu ifade edilir. Şüphesiz Mesnevi’de mevcut bulunan tefekkür tarzı Sultan Veled henüz hayatta iken, yani 1312 yılından önce Hindistan yarımadasında tanınmış idi. Sultan Veled'in müridi ve Mesnevi'nin ilk şarihlerinden Dekâyikü'l-Hakâyık müellifi Ahmed-i Rumi'nin 1271 yılında Konya'dan yola çıkarak elli yıl kadar süren seyahatlerinde Multan'a kadar gidip oralarda yaşaması da Mesnevi’nin bu coğrafyada tanınmasına büyük katkıda bulunmuştur. Yine, Şeyh Ali Kalender (ö. 1323) adlı bir şahsın bu bölgeden Konya'ya kadar gelip, Sultan Veled'le görüşmüş olduğu ve daha sonra kaleme aldığı üç eserinde Mevlâna’nın Mesnevi’sinden alıntılar yaptığı bilinmektedir. Bu tarihten sonra Mevlâna’nın şiirlerinin Hint yarımadasında daimî bir tesiri bulunduğuna şâhit oluyoruz. Mevlana’nın şiirlerinin XIV. yüzyılın başlarından itibaren bu coğrafyada büyük ilgi gördüğü kabul edilir. Başta Nizameddin Evliya olmak üzere Delhi'li Çişti şeyhler Mesnevi’yi incelemişlerdir. Büyük bir Çişti şeyhi olan Nizameddin Evliya Mesnevi’ye vakıftır ve hatta bir kısmını şerh de etmiştir. Bu tesirler 15. asırda yaşamış olan Hintli bir tarihçinin Bengal’den bahsederken: “Aziz Brahman da Rumî’nin Mesnevi’sini mütalaa etmekteydi” diyeceği kadar büyük bir seviyeye ulaşmıştı.
Miladi 1500 yılından itibaren Mesnevî ve Divân-ı Şems’in bazı kısımları Hint yarımadasında gitgide daha fazla tanınmaya başlamıştır. Şah Cihan zamanında Müslüman Hindistan'da Mesnevi'nin birtakım şerhleri, hem de Mesnevi ile ilgili sözlükler, indeksler ve antolojiler yazılmıştır. Hatta bu etki o derece ileri derecededir ki, Mesnevi beyitleri taklit edilerek beyitler yazıldığı bilinmektedir. 1526’dan 19. yüzyılın ortalarına kadar süren Bâbürlü Devleti dönemde Farsça yazılmış Hint edebiyatında ve sonra da Urdu edebiyatında Mevlâna’nın fikirlerinin tesirinin günden güne artmış olduğuna şahit oluyoruz. Bu dönemde bilhassa Ekber Şah’tan sonra ve Şah Cihan döneminde çok sayıda şârih ortaya çıkmıştır. Şah Cihan’ın kızı Cihanârâ da pek çok âlimi Mesnevî üzerine şerh yazmakla görevlendirmiştir.
Âlemgîr Evrengzib'in döneminde 1660’tan sonra Seyyid Abdülfettah el-Hüseyin el-Askeri, Miftâhü’l-Maânî isimli Mesnevi şerhini ve ed-Dürrü'l-Meknûn isimli Mevlâna güldestesini ortaya koymuştur. Mevlevi Ahmed Rıza da, Mükâşefât-ı Rızavî isimli şerhini 1673 yılında tamamlamıştır. Bundan elli yıl sonra Veli Muhammed Ekberâbâdi Mahzenü'I-Esrâr adlı şerhini hazırlar. Seyyid Sadullah Pürâbî (v. 1726) isimli bir müellif kırk hadis geleneğinin bir benzeri olarak Mesnevi'den seçtiği kırk beyitle oluşturduğu esere Risâle-yi Çihil Beyt-i Mesnevi adlı bir derleme kaleme almıştır.
17. ve 18. asırlarda da Fars edebiyatında Mesnevi’nin tesiri altında kalmayarak yazılmış manzum bir tek eser yok gibidir. Hatta halk edebiyatında da Mevlâna’nın fikirlerinin yansımalarının göze çarpması bu açıdan oldukça mühimdir. Günümüz Pakistan’ının güney kısmını teşkil eden ve m. 711 yılında Müslümanların idaresi altına giren Sind’deki kültürel miras içinde Mesnevi’nin daimî olarak mütalaa edildiği de bir vakıadır. Sindçe yazan büyük şâir Şah Abdüllâtif’in (ö. 1751) Risale adlı hacimli manzum eseri büyük oranda Mevlâna’nın fikirlerinin bir yansımasıdır. Eskiden Müslümanların yaşadıkları bölgelerde şöyle denirdi: Büyük ârifler kütüphanelerinde şu üç kitabı, yani Kur’ân, Mesnevî ve Divân-ı Hâfız’ı kesinlikle bulundururlar. Bu üç kitap geleneksel ve standart olarak 18. asrın Sind eyaletindeki bütün âriflerin elinde de mevcuttu. Sind ve Pencab’ta mensur olarak kaleme alınmış bütün eserlerde de Mevlâna’nın Mesnevi’si gayet derin bir tesir icra etmiştir.
Ancak Mesnevi’nin ve Mevlâna’nın şiir külliyatının başka bir kişiye çok daha fazla tesir ettiği görülür. Muhammed İkbâl’in eserlerini mütalaa eden herkes İkbâl’in Mevlâna’dan ne derece etkilenmiş olduğunu bilir ve İkbâl’in Mevlâna’ya karşı duyduğu mesuliyet hislerini idrak eder. O, Câvîdnâme’de Mevlâna’yı kendi rehberi olarak kabul eder ve Mevlâna’nın rehberliği yoluyla beşerî ruhtan sıyrılır. İkbâl, Mevlâna’da İslâm’ın canlı bir havasını ve ruhunu müşahede ettiğini tasavvur ediyordu. İkbâl, Mevlâna’yı Allah’ı arayan ideal bir insan olarak telakki eder.
Hint Alt Kıtasında Mesnevi’yi Şerh Eden Diğer Âlimler
1. Hacı İmdadullah Tânevi (1818-1899)
2. Bahru'l-Ulûm Abdülali (1731-1810)
3. Velî Muhammed Ekberâbâdî
4. Muhammed Rızâ Lahorî
5. Abdurrahman Leknevî